hesabın var mı? giriş yap

  • milletvekili adayının neden korumaları var?
    milletvekili adayı esnaf ziyaretine neden korumaları ile gidiyor?
    milletvekili adayının korumaları esnafa ateş açarak seçimi kazanmayı mı düşünüyor?
    esnaf milletvekili adayına ne demiş olabilir ki kendilerine ateş açılsın?
    oyunu almak istediği esnafı ziyaret edip 7 kişiyi yaralayan bir milletvekili koruması dünyanın başka hangi ülkesinde vardır?

    edit: başlık ilk açıldığında haber aynen bu şekildeydi. simdi anlaşılıyor ki aslında başka şeyler de olmuş. konu net değil.

  • politik olanları mı, stratejik olanları mı, askeri olanları mı soruyorsunuz diye bakılması gereken olaylar zinciridir.

    savaşları en az hata yapan taraf kazanır. almanların yaptığı hatalar kadar ağır hataları müttefikler de yaptı ama müttefikler daha az hata yaptığından bugün her yerde amerikan kapitalizmini görüyoruz.

    2. dünya savaşı'ndaki alman hatalarını yazmaya başlamadan önce şu aşağıdaki bazı gerçekleri kabullenmeniz lazım yoksa konuyu net oturtamazsınız kafanızda.

    almanlar 2. dünya savaşı çıkartacağız diye polonya'ya dalmadı. hitler ve çevresi yetersiz istihbaratları, kabiliyetsiz bürokratları, diğer ülkelere yönelik gerçekçi olmayan ırkçı çıkarımları ve temelde şiddetten beslenen ideojileri gereği polonya'ya girdi. hitler bunu yapmak zorundaydı çünkü hem içten içe yükselen dürtüleri bunu gerektiriyordu hem de iktidara yürürken ve iktidardayken ortaya attığı söylemleri gerçeğe dönüştürmesi lazımdı. o nedenle hafif bir çatışma beklentisiyle başlanılan ve yığınla sahte alman propagandası ile haklılığı ispat edilmeye çalışılan polonya seferi bir anda alman inisiyatifinden çıkıp tüm avrupa'yı saran kıtasal bir olaya dönüştü.

    hitler'in ingiltere'siz bir avrupa'nın yönetilemeyeceği ve ingiltere olmadan avrupa'daki politik düzenin sağlanamayacağına dair saplantı derecesinde bir inanışı vardır. bu durum savaşın hemen her aşamasında, inişli çıkışlı olsa da kendisini hissettirir. mesela polonya seferi başlayınca fransız ve ingilizlerin, almanlara 3 günlük bir süre tanıyıp askerlerini geri çekmesi yönünde yaptığı ültimatoma hitler çok şaşırır çünkü iktidara geçtiği andan itibaren ingilizlere hakettikleri saygıyı gösterdiğini, almanların 1. dünya savaşı sonrası uğradıkları haksızlıkları ingilizlere çok net anlatabildiğini düşünmektedir ve bu ültimatom almanlara karşı haksızlıktır. çekoslovakya'yı ele geçirme projesini uygularken, münih konferansı sırasında vesaire ingilizlere çok iltimaslı davrandığını falan söyler ve ingilizlerin fransızları gazına gelip kendisini sırtından bıçakladığını iddia eder. keza ileride ele alacağımız dunkirk meselesi sürecinin temelinde de hitler'in bu ingilizlere karşı olan inanışı vardır.

    genel olarak baktığımızda ise hitler temel diplomasiden bihaber olduğundan, dışişleri gibi çok önemli bir mevkiye sadece kendi dediklerini yapacak darkafalı tipleri getirdiğinden, buna rağmen kendisinin fikirleri harici iş yapan hemen herkesi yanından kovup sadece dalkavukları bıraktığından zaten hataların olması da doğaldır ve bizzat hem çoğu nazi yöneticisi hem de alman dışişleri bürokratları tarafından bile beklenen bir durumdur.

    işin bu kısmını kabullendikten sonra gelin devam edelim...

    almanların yaptığı politik hatalar dersek geniş bir alana dalmış oluyoruz. savaş dediğiniz şey konuşarak anlaşamayacağını düşünen devletlerin fikirlerini sopa yardımıyla birbirine kabul ettirmesi aslında. bu süreçte yöneticiler büyük ihtimalle postu kurtarır ama geride kalanlar için aynı şey söylenemez. savaşın sıradan vatandaşlar açısıdından kıtlık, aşırı şiddet görme, kesintisiz ve uzun çalışma saatleri gibi etkileri olsa da en kötü yan etkisi ölmektir. dolayısıyla savaş çıkarmadan önce ülke liderlerinin konuyu enine boyuna düşünüp, doğru bilgileri ve istihbaratları edinip, etraflarındaki aklı başında insanlara danışması, diğer ülkelere haklılıklarını kabul ettirecek argümanları oluşturması, orduyu ve toplumu savaşa psikolojik olarak hazırladıktan ve insaları belli bir stres seviyesine alıştırdıktan sonra savaş kararı alması elzemdir.

    hitler ise, kısmen halkı psikolojik olarak savaşa hazırlamak dışında, tüm bu yazdıklarımın tersini yapmış, sadece polonya seferi değil hemen hemen tüm asli alman savaş ilanları ve taarruzları öncesinde feci politik değerlendirme hataları yapmıştır. polonya saldırısından 1 yıl kadar önce münih konferansı denilen çok önemli bir olay var mesela. bunu anlatmadan olmaz çünkü yapılan en büyük politik hata bu konferanstaki ingiliz ve fransız davranışlarının daha sonra hitler tarafından yanlış yorumlanması. olay şu; hitler 1933'ten sonra iktidara gelip işleri yoluna koyunca vakit kaybetmeden almanlardan 1. dünya savaşı sonunda alınan topraklarını toplamaya başladı. bunu yapması için de versay anlaşmasını parçalaması gerekiyordu. adına versay anlaşması denilen saçmalığın ne denli aptalca hazırlanmış bir belge olduğunu ve savaş sonrasından ülkeler arası tansiyon iyice indiğinde pratik anlamda uygulanması imkansız ve mantıksız olacak bir anlaşmaya evrileceğini hitler çok erken farketmiştir. bu versay meselesi bizde çok yüzeysel bilinir ama versay içindeki çoğu maddenin, mesela almanların ödemesi gereken savaş tazminatları gibi, savaşın psikolojik gazıyla cidden gerçekçilikten uzak hazırlandığını bilmeliyiz. hitler özellikle 1929 ekonomik buhranı sonucu bu savaş tazminatları meselesinden acayip ekmek çıkarmıştır ve bu ekmek çıkarma olayı öyle bir raddeye gelmiştir ki dönemin alman hükümeti dahi hitler'in söylemlerinden etkilenip konuyu ingilizler ve fransızlar arasından kriz çıkartacak ve itilaf devletlerini fikren ikiye bölecek şekilde gündeme taşımış ve sonunda bu tazminatlar çok ciddi şekilde hafifletilmiştir. aynı şekilde versay'ın çoğu maddesi bu sayede yeniden ele alınır.

    versay bu şekilde delindikten sonra zaten hitler iktidara geldi ve doğrudan fransızları es geçip versay'ın geçersiz kılınması için ingiltere'ye oynamaya başladı. en başta yazdığım hitler'in ingilizlere karşı olan sempatisi ve ingilizleri dönemin avrupa'sındaki en güçlü devlet olarak kabullenmesinin de etkisiyle, fransızlar ne kadar kudururlarsa kudursunlar, ingilizlerle bir şekilde anlaştı ve versay belasından kurtulup kartlarını daha açık etmeye başladı.

    hitler bir günde hitler olmadı. işin başındayken hitler'in inisiyatifleri ve aldığı riskler gerçekten çok ciddidir. hitler, yetersiz fransız politikacılarını ve pasif ingiliz siyasetini çok iyi analiz etmiş, versay'a güvenen ama versay ortadan kalkınca ellerindekiler ile ne yapacaklarını bilemeyen bu ülkelere karşı daha atak olmanın yarar getireceğini düşünmüştür. burada biraz cahil cesareti de vardır ama hitler'in politika gereği ingilizlere yanlayıp fransızları gıcık etme siyaseti etkisini göstermiştir. bununla birlikte 1918-1939 arası avrupa'nın çok çalkantılı bir siyasi dönemden geçtiğini unutmamamız lazım. bir kere bu dönem resmen ideolojilerin savaşına dönen ve doğu'dan gelen sovyet tehdidinin neredeyse tüm ülkeleri etkilediği bir zaman. sosyalizm ve komünizm dönemin vahşi kapitalistlerini dehşete düşürmekte çünkü rus aristokrasisine ve kapital sahiplerine olanları hepsi izlemek zorunda kalmıştır. bununla birlikte sıradan halkların çekinceleri çok farklıdır ve en çok korktukları şey 1. dünya savaşı ile tanıştıkları topyekün savaş hali ile bırakın cepheye gitmeyi hava bombardımanları veya sabotajlar nedeniyle evlerinde dahi ölebilecekleri ihtimalidir. ayrıca 1. dünya savaşı'nın ekonomik etkileri daha atlatılamadan üzerine gelen 1929 ekonomik buhranı cidden tüm ülkeleri mali anlamda dümdüz etmiş ve hem ekonomik hem siyasi hem de toplumsal anlamda özellikle almanya gibi savaştan yenik ayrılan bir devleti çok ciddi şekilde etkilemiştir. işte bu ve benzer nedenlerden ötürü avrupa insanının ciddi çekilde savaş istememe, savaş çığırtkanlığı yapanlara da nefretle yaklaşma durumu var (almanları karıştırmayın buna, almanlarda da benzer fikirler var ama almanlara hakim olan asıl duygu savaşı haksız yere kaybetmiş olma ve çok ağır, haksız şartlarla bir barışa zorlanmaları fikri). işte bu noktada hitler'in istekleri avrupa'yı yöneten fransa ve ingiltere tarafından yatıştırma politikaları ile karşılandı ve hitler'in azgınlıklarını küçük ve kendilerince faydasız devletleri feda ederek dizginlemeye çalıştılar. karşılığında ise istedikleri savaşın yeniden başlamamasıydı çünkü bu durumu kendi ülkelerine kabul ettiremeyeceklerini düşünüyorlardı. ayrıca işin ucunda kendi toplumları tarafından 1929 çok gereksiz bulunan

    bu durum münih konferansına kadar bu şekilde devam etti ve hitler münih konferansında da istediğini aldı. bu noktadan sonra ise hitler'in doğru değerlendiremediği şey özellikle ingiltere'de churchill tarafından yükseltilen alman aleyhtarı itirazlar ve bu itirazların ingiliz kamuoyunu etkilemesidir. ingiliz politikacıları ve kamuoyu hitler'in yaptığı onca şeyden ve aldığı onca topraktan sonra, münih konferansı sonrası almanya'dan geldiği uçağın kapısında açıklama yapan chamberlain'e "bi dakka bi dakka no'luyo lan allahsız tosbağalar, hitler çakalı her yeri alıyo, nerde kaldı bizim emperyalistliğimiz?" şeklinde tepki verip mevzuyu tersinden algılamaya başlamış, pasif chamberlain politikaları yerine agresif churchill giderek daha öne geçmiştir. yani işin özü hitler, ilmek ilmek dokuduğu barışçı lider? imajını, sinsilikle ingiltere nezdinde kazandığı sempatiyi münih konferansında sergilediği abartı açgözlülük ile bir anda bitirmeyi başarmıştır. işin sonunda da polonya seferi öncesi kendisine yapılan tüm ingiliz ve fransız ikazlarına rağmen polonya'ya seferini başlatma kararını aldı çünkü özellikle ingilizleri çok yanlış yorumladı.

    politika anlamında italyan'larla istemeden de olsa bir birliktelik kurdu hitler. bu birliktelik genel itibariyle ideolojik fikirler açısından başladıysa da giderek hitler ve mussoli'nin kişiliklerine inerek kişisel bağlılık veya bir anlamda kader birliği gibi bir hale büründü. mesela aynı şekilde kendi ülkesinde almanya ve italya benzeri ideolojik bir diktatörya kuran franco bu ekibe çok bulaşmadı çünkü franco her iki liderden daha sinsi ve hesapçı olan, aslında stalin karakterinde bir adamdı. alman ve italyan liderlerine bulaşmanın ülkesine yıkım getireceğini daha en başında anladı ve özellikle çevresindekilere hitler'in ve ortağının olumsuz taraflarını çok anlattı. dolayısıyla hitler ne kadar franco'nun gözünü boyamaya çalışsa da almanya'nın avrupa'nın ortasındaki sıkışmışlığı ve hem ingiltere'ye hem de sovyetlere diklenip ikisini birden ezebileceği konularında kendisini ikna edememiştir. özellikle almanya'nın savaş ilerledikçe gösterdiği performans ve politikaları gerçekçilikten uzaklaşmaya başladıkça franco'da hitler'den uzaklaşmaya başlamıştır. bununla birlikte bu uzaklaşma hitler'e lojistik/askeri destek ve politik olanaklar sunmasını da engellemedi. sadece franco kaderini mussolini gibi hitler'e bağlamadı.

    gelelim hitler'in en büyük politik zaferi olan sovyetlerle imzaladığı saldırmazlık anlaşmasına.

    şimdi bu anlaşmanın ingiliz ve fransızlar üzerindeki etkisi inanılmaz bir şoktur çünkü hayatı boyunca komünizm gibi bir ideolojiye tonlarca laf etmiş, sokaklarda patır kütür savaşmış birinin neden bu ideolojiyi sahiplenen ve dünyadaki lideri olma amacına soyunan bir ülke ile anlaştığı, herşeyden önce nasıl ve hangi tavizlerle bu anlaşmayı kopardıklarını delicesine merak etmişlerdir. bu sorunun yanıtı stalin denen kör cahil, kaba ama feci sinsi bir adamın kişilik kodlarında yatar. bu konuda yazılan tonla kitap var ama şunu çok kısa yazayım stalin aslında hitler seviyesinde gaddar biri olmasına rağmen öfkesine hitler'e göre daha fazla hakim olduğundan ve aklına ara sıra etrafındakileri dinlemek gibi mantıklı bazı hareketleri getirebildiğinden daha başarılı bir diktatör halinde şu anda. onun dışında zaten hitlervari kafasızlıkları, etrafındaki küçümseyip türlü türlü yanlış kararlar aldıktan sonra bu kararlardan ötürü çevresini suçlaması, saçma sapan çıkarımlar yapıp kızılordu'nun 1941'de anasını belletmesi falan fıstık hitler'le aynı diktatörlük yolundan gittiğinin göstergesi. gelgelelim bu saldırmazlık anlaşması o anda yapılabilecek en mantıklı şey olduğundan stalin'in elini ateşe sokmadan gayet güzel bir kazanım yapabileceği bir anlaşmaya imza atmasına neden oldu. fena mı işe, hitler dangozu polonya'ya saldırdı, üzerine fransız ve ingilizleri çekti ama rusya ne yaptı? fransız ve ingilizlerle bozuşmadan polonya'nın yarısına kondu, daha önceki finlandiya savaşı kepazeliğini örttü, 1940 yılındaki litvanya, letonya, estonya işgali rezaletlerini kapattı. bununla birlikte unutmadan söylemem lazım ki elbette sovyetler birliği'ne önyargılı yaklaşan kapitalizmin ve emperyalizmin o dönemki temsilcileri ingiltere ve fransa'nın stalin'i almanya'yı tercih etmesinde büyük etkisi var. her ne kadar 1930'ların sonunda avrupa'daki komünist hareketler bir şekilde bastırılmış ve geriletilmiş olsa da hala çok güçlü sayılabiliecek durumda olduklarından bir noktada "stalin'e elimizi verirsek kolumuzu alamayız." gibi bir mantık güttü bu iki ülke.

    gelelim italya ve doğu avrupa meselesine. şimdi hitler'in mussolini ile giderek kişiselleşen bir bağ kurduğunu ve bu bağ sayesinde alman-italyan ilişkilerinin şekillendiğini biliyoruz. başlangıçta yani hitler'in iktidara geçtiği dönemde italyan faşist hareketi italya'da çoktan iktidara yürümüştü ve mussolini tek adam konumuna gelmişti. hatta ilk görüşmelerinde hitler'in mussolini'nin kendisini etkileme hareketlerinden dolayı mussolini'ye ağır gıcık olduğu falan bilinen bir gerçek. ancak alman sanayisinin ve ekonomik yapısının giderek güçlenmesi ile nasyonal sosyalist diktatörlüğün soğuk ve planlı uygulamalarının almanya'yı giderek daha fazla ele geçirmesi sonucu alman diktası bir süre sonra italya diktasına göre daha ileride, disiplinli, etkili bir hale geldi. bununla birlikle italya'nın almanya politikasını yürüten kont galeazzo ciano etkisiyle mussolini hitler'e daha fazla yakınlaştı. burada hitler'in italya hakkında yaptığı en büyük hata başladı; mussolini'yi italya'ya tam hakim bir diktatör sanmak. halbuki mussolini italya'da hitler'in almanya'da kurduğu şekilde %100 verimli çalışan bir polis devleti inşa edememişti, sanayisini, ekonomisini ve ordusunu yeterince güçlendirememişti. ülkesinde hala güçlü muhalif potansiyeli taşıyan iç politika odakları vardı ve her başarısızlığında ve almanya ile her yakınlaşma adımında bu odaklar kendisine karşı daha da güçlü bir şekilde hareket ediyordu. dolayısıyla hitler italya'nın durumunu yanlış değerlendirdi ve almanya'nın çok önemli anlarda avrupa'nın güney kanadıyla gereksiz yere uğraşıp hem vakit hem de askeri güçlerini oyalamasını ve ayrıca savaşın ortasından bu kısmın neredeyse tamamen açık hale gelmesini engelleyemedi.

    hitler'in yaptığı diğer büyük politik hata ise doğu avrupa devletlerini buralardaki insanları slav kökenlerinden ötürü sürekli ikinci sınıf olarak görüp ona göre davranması ve bu devletleri sömürülecek ve savaşta yanlarına çekilip cepheye ölüme gönderilecek insan deposu olarak görmesidir. bu hataları istisnasız tüm doğu avrupa devletlerine karşı yapmıştır ve sonunda 1944 yılında zincirleme şekilde doğu cephesinin çökmesine yol açacak askeri ve politik değişikliklerin yaşanmasına neden olmuştur.

    gelgelelim hitler'in yaptığı en büyük politik hata kesinlikle ve kesinlikle almanya'yı dünya siyasetine yön verecek dünya süper gücü seviyesinde bir ülke olarak düşünmemesidir. işin özünde bütün cafcaflı konuşmalarına ve tertip ettirdiği tüm o putatapıcı nazi törenlerine rağmen hitler almanya'nın bir dünya süper gücü olmasına ve o gücün başındaki adam olmaya hem zihnen hem de fiziken hazır değildir. bu noktadaki bocalamasını en iyi fransa zaferinden sonra haziran 1940 - haziran 1941 aralığında görürsünüz. bu süreçte avrupa'nın en güçlü iki devletini bozguna uğratan, sovyetler ile saldırmazlık anlaşması yapıp doğu sınırını emniyete alan, kuzey afrikayı etkilemeye başlayan, atlantik'te ingiliz gemilerine kök söktüren, kuzey bölgelerini etkisi altına alan almanya'nın başındaki hitler ingiltere'ye karşı ne yapacağını bilemez halde sarsak sarsak takılır. önce ingiltere'yi işgal der, sonra vazgeçer, bir ara afrika ile uğraşır, o olmaz sovyetlere saldırmayı öne çeker, o arada yugoslavya meselesi çıkar vs vs. ama kesinlikle bir süper gücün yapması gereken siyasi hamleleri yapamaz. köşeye sıkışmış ingiltere'yi psikolojik olarak etkileyemez ve hatta yaptıklarıyla (mesela ingiltere savaşındaki terör bombardımanlarına izin vermesi) churchill'in ekmeğine yağ sürüp ingiliz halkının daha fazla kenetlenerek iyice alman karşıtı olmasına neden olur. o sırada pasifist politkasının sonuna gelen ve işin doğrusu avrupa'da hangi tarafla anlaşırsa daha çok karlı çıkacağını hesaplayan amerika'ya yönelik etkin bir politika izleyemez, japonlarla kurulan karadüzen ittifakla ilgili doğru düzgün hiçbir iş yapmaz, italyanları yönlendiremez, kendisine bağlı kukla devletleri idare edemez. işte bu en büyük politik hatadır ve neticesi almanya için felaket olur.

    peki almanlar ne gibi stratejik hatalar yaptı? bu noktayı safha safha incelemek lazım. o nedenle şimdi savaşı birkaç farklı aşamaya bölmeliyiz.

    öncelikle polonya seferini ele alırsak bu seferin patladığı yer hitler tarafından hatalı yorumlanan fransa ve ingiltere politikası sonucu çatışmanın bir anda alman generallerinin en çok korktuğu şey olan ülkeyi iki cepheli bir savaşa sokma noktasına gelmesi durumudur. bu doğrudan hitler'in kurduğu yanlış bir stratejinin sonucudur. bundan önceki alman işgallerine yani hem avusturya hem de çekoslovakya olayında hitler'in ırksal kökene ve eski alman imparatorluğu günlerine dayalı müttefikler açısından bir noktada haklı sayılabilecek argümanları vardır. ayrıca versay sonrası kurulan avrupa düzeninde uydurmasyon şekilde ortaya konan hatalı varsayımların alman lehine düzeltilip almanya'nın uğradığı bazı haksızlıkların giderilmesi ve böylece hitler'in görece sakin bir konuma sokulması politikası ingiliz ve fransızların gündemindedir. fakar polonya olayında asıl bahane olan danzig meselesi tüm polonya işgalini haklı çıkarabilecek bir bahane değildir. bununla birlikte hitler'in iktidara yürürken söylediği anti-slav karşıtı söylemler, almanya'da yürütülen yahudi karşıtı operasyonlarla bileşince polonyalılarla sürekli iyi bir ilişki içinde olan ingilizleri iyice kıllandırmaya başlamış ve bu bölgede polonya üzerinden sovyetlere karşı yürütülmeye çalışılan ingiliz etkisinin kırılacağı şeklinde algılanmıştır. şunu kabul etmeliyiz ki o dönemde polonya bir ingiliz-fransız ileri karakolu durumundadır çünkü almanya ve sovyetler arasına sıkışmış polonya'nın varlığını sürdürebilmesi için bu iki ülkeye yanlaması şarttır. ayrıca almanların fazla azdığı, hitler'in her dediğine he demenin de bir sonu gelmesi gerektiği görüşü bu iki ülkede sıkça dile getirilmeye başlanmıştır ki bu zaten dünyanın her köşesnde bir çıkarı olan bu iki emperyalist ülke için gayet normal bir tepkidir.

    işte tüm bu faktörleri düşündüğümüzde doğuya doğru yayılma amacını güden hitler artık iyice sabırsız davranıp doğru bir strateji kurmadan polonya'ya dalınca ipin ucu kaçmış oldu. hitler, fransa ve ingiltere gibi emperyalizmin kitabını yazan iki devletin kolay kolay etki alanlarındaki bir ülkeyi bırakamayacağını, üstelik bu ülkenin zamanında hem almanya'yı doğudan sıkıştırsın hem de sovyet rusya tehlikesine karşı batı avrupa için bir nevi tampon bölge olsun diye kurulmuş bir ülke olduğunu hesap edemedi ve göremedi. sovyet saldırmazlık anlaşmasının bu iki ülke üzerinde yeterli bir çekince oluşturacağını ve bir noktada almanya'ya karşı saldırıya geçme kararı almalarında hem psikolojik hem de siyasi bir engel oluşturacağını sandı ama olaylar başka halde şekillendi.

    almanların ikinci stratejik hatası avrupa savaşını ne şekilde yapmaları ve nasıl sonuçlandırmaları gerektiğine karar verememeleridir. yani ortada dipten dibe gelen bir hedef belirsizliği sözkonusudur ki bunun bir nedeni de bir anda sürpriz yumurta gibi ortaya çıkan ingiltere ve fransa'nın savaş ilanıdır. burası ince bir husus yanlış anlamayı ortadan kaldırmak için biraz açıklayayım, hedefsizlik derken savaşı kazanmaktan bahsetmiyorum. hedefsizlik şu; almanların bilinç altında "biz bu savaşı yapıyoruz da neticede ne olacak kardeş yani hesapta biz doğuya dalacaktık, müttefikler hesapta yoktu. e şimdi fransa'yı aldık diyelim sonra ingiltere'ye mi yürüyeceğiz, e biz hiç ingiltere işgal etmedik ki? hem orasını alırsak ne olacak?! e sovyetler var bu arada?!" gibi bir mantıksız durum ortaya çıkmakta çünkü nazi yönetiminin asıl hedefi almanya'yı büyük bir imparatorluk haline sokmaktı ama tüm söylemlerinde bunun doğu üzerine genişleyerek olacağı ifade ediliyordu ve batı avrupa medeniyetlerine dokunmak ya da onları işgal edip ortadan kaldırmak gibi bir amaçları olmamıştı. bunun hem askeri hem ekonomik hem de nazi bakış açısıyla ırksal gerekçeleri var elbette. işte hedef belirsizliği burada ortaya çıkıyor. almanların nihai bir amacı yok batı avrupa üzerinde, tüm politikalarını ingiltere ve fransa çok fazla önümüzde durmasın biz istediğimizi yapalım gibi bir mantık üzerine işgal etmiş durumdalar ki nasyonal sosyalist ideolojinin salt ırksal kökene dayanıp dünya gerçeklerini hatalı analiz etmesinin doğal bir sonucu bu aslında (nasyonal sosyalizm hakkında daha fazla bilgi için (bkz: #94464699) ). yani hitler'in "gelecekte paris halkı almanca konuşacak!" gibi bir emeli veya ingiliz tarlalarını alman çiftçileri ekip biçecek gibi bir amacı yok. ekonomik ve siyasi olarak bu iki devleti sömürmeyi falan da planlamamış durumdalar. almanların kısa vadedeki amacı güçlü bir darbe ile fransız ve ingiliz ordularını dağıtıp batıda barışa zorlamak ve tüm güçleri ile doğuya yüklenmek aslında çünkü ideolojik olarak geleceklerini doğuda görüyorlar. ayrıca polonya seferi sonrası bu iki ülkenin almanya'ya savaş ilan etmesinin altında dünya yahudiliği! olduğundan da emin durumda hitler. bu durum aslında ırk kökenli ideolojilerin en büyük dezavantajlarından birini oluşturuyor; yetersiz ve yanlış bilgilere dayanarak yapılan yorumlamalar.

    sürekli bahsettim gibi hitler'in ciddi bir ingiltere takıntısı vardır ve avrupa siyasetini ingiltere'siz yürütemeyeceğini öngörür. bunun tarihsel ve ırksal dayanakları var. hitler açısından ingiltere avrupa'da ırk olarak en saf kalmışlardan biridir ve tarihsel geçmişi bu ülkeyi avrupa konusunda inkar edilemeyecek doğal bir aktör konumuna getirir. bu nedenle ingiltere avrupa'yı yönetmede, eğer almanya'nın yoluna çok fazla çıkmazsa, en az almanya kadar hak sahibidir ama bu "yola çıkmama"nın ne şekilde olacağı net olmadığından aslında hitler'in fikri temelde çöker çünkü ingiltere gibi kökten emperyalist bir ülkenin çıkarları sürekli birileri ile çatışacaktır. bu durum neticede ingiltere konusunda hitler'i daima ikilemde bırakan bir duruma sokar. fakat fransa konusunda hitler'in tavrı daha nettir. hitler fransa'dan nefret eden bir adamdır ve fransızların almanya'nın yolundan çekilmesi gereken bir devlet olduğunu söyleyip durmuştur. dolayısıyla fransa politikası daha belli haldedir.

    gelgelelim fransa cephesinde almanların gösterdiği askeri başarı kesinlikle hitler'in bile beklemediği bir durumdur. öyle ki alman birliklerinin ilerleyişi sürekli olarak doğrudan hitler tarafından sekteye uğratılmış, defalarca konumları teyit ettirilmiş, acaba "feci bir tuzağa doğru mu gidiyoruz?" endişesiyle çoğu fırsat kaçırılmıştır ki kaçan en büyük fırsat malum dunkirk meselesidir. paris alındıktan sonra bile hitler'in gelen haberlere inan(a)madığı, paris'i ziyaret ettiği zaman sanki bir rüyada olduğunu söylediği rivayet edilir. elbette bunu normal karşılamak lazım çünkü birinci dünya savaşı'nda yıllarca siperlerde sürünen bir asker olarak paris, hitler'in gözünün önünde 4 sene boyunca, canı feci şekilde elma yemek isteyen küçük bir çocuğun karşısındaki elma ağacının en tepesindeki bir dalda duran ve asla ulaşılamayacak kıpkırmızı bir elma gibi durmuştur. gelgelelim iki savaş arasını daha iyi değerlendiren alman ordusu bir anda fransız ve ingiliz ordusunu yarıp hitler gibi eski tüfeklerin hayalini bile kuramayacağı şekilde fransa'yı işgal ettiğinde sadece hitler'in değil tüm nazi yönetim kadrosunun ve alman ordusunun şaşırması normaldir. bu ani ve etkili darbe sonucu almanya'nın tarihsel bir düşmanını dize getiren hitler konu ingiltere'ye geldiğinde bocalamaya başlamıştır.

    bu noktada aslında konuyu anlatırken az söylediğim hedef belirsizliği işleri karıştırır ve ingiltere üzerinde ne yapılacağı günlerce tartışılır. bu noktada, dayanamadım, anmadan geçemeyeceğim şu dunkirk meselesini. şimdi bakmayın siz geçen seneden beri dunkirk hakkında yapılan propagandaya. dunkirk olayı almanlar için taktik bir zafer ama aynı anda stratejik bir yenilgidir. ingilizler içinse psikolojik bir zaferdir ama askerin morali açısından yıkıcı bir etkisi olmuştur çünkü götün götün kaçmışlardır. gelgelelim askeri açıdan bakarsak dunkirk'ten kurtarılan ingiliz ve fransız askerlerinin ilerleyen dönemlerde askeri anlamda kendilerinden çok üstün alman güçlerine karada kafa tutabileceğini düşünmek ahmaklıktır. ingilizleri ve fransızları kurtaranlar aslında amerikalılardır ve eğer demin söylediğim gibi hitler dünya süper gücü mantığına girip etkin bir alman siyaseti yaparak amerikayı bir şekilde yanına çekse veya bırakın çekmeyi almanlar karşısında tarafsız bile tutsa o ingiliz ve fransızların atacak doğru düzgün mermisi bile olmayacaktır. o nedenle; "dunkirk de biz şöyle kahramandık, böyle yiğittik. tüm ülke kenetlendik, tek adam kalmadı geride!..." diye film çekeceklerine aslında "iyi yırttık panpa, adamlar ağzımıza ağzımıza vurdular ama allahtan hitler gibi ahmak bir liderleri var." diye film çekmeleri lazım.

    uzun tartışmalardan sonra ingilizler üzerinde önce hava gücü kullanılarak morallerin ve savunma güçlerinin zayıflatılaması daha sonra kara harekatına geçilmesi gibi bir fikir ortaya çıkar ki bu kararın alınmasında hitler'in churchill'e yönelik barış yapalım mesajlarının churchill tarafından doğrudan reddedilmesi gibi kocamaaaan bir gıcık durum yatar. burada hitler'in kötü şansı devreye girmiş ve karşısına churchill gibi laftan anlamaz, inatçı, sinir hastası bir tipi çıkarmıştır. 1. dünya savaşı'nda tasarladığı hatalı çanakkale saldırısı yüzünden karizması iyice çizilen ve devlet yönetiminden resmen kovularak uzaklaştırılan hırs küpü churchill milliyetçilik kozunu çok iyi oynayıp ingilizleri hitler'e karşı birleştirmiştir. hitler ise churchill gibi ingiliz emperyalizminin yeryüzündeki fiziki tazahürü bir adamı net ve doğru analiz edemediğinden fransa zaferi sonrasında takılmış plak gibi "ya tamam kardeş gel iki tokat attık sana ama bak hep bu fransızların ve polonyalıların gazına geldin, ne gerek vardı paşa paşa kemiririz dünyayı birlikte." diye barış çağrısı yapıp durur. aklısıra yılların vahşi emperyalistine birkaç taviz vererek avrupa'daki alman üstünlüğünü kabul ettirecektir. ne kadar saçma bir düşünce...

    elbette işler öyle yürümedi. yüzyıllarca ilmek ilmek dokunan ingiliz emperyalizminin kolay kolay can vermeyeceğini hitler hesap edememiştir. resmen hayal kırıklığına uğrayan hitler iyice delirir ve ingilizleri cezalandırmak için yargı dağıtmaya karar verir. bunun için kullanacağı ilk araç ise tombik ama ruh hastası bir nazi olan hermann goering'in luftwaffe'sidir. neyse buraya girmeye çok gerek yok. ama yapılan taktik açıdan bazı alman hatalarını söylemek lazım; birincisi alman hava doktrinlerinde stratejik bombardıman diye bir kavramın olmaması yüzünden sağlam ve yüksek kapasiteli bombardıman uçakları yerine afedersiniz siktiriboktan yakın hava desteğine uygun bombardıman uçaklarını stratejik saldırılarda kullanmaları ve bunlara verdikleri yetersiz avcı koruması, kombine saldırı grubu mantığında tecrübesiz olan luftwaffe kurmaylarının kayıplardan sonra sorunlara bulduğu pratik çözümlerin bir türlü luftwaffe üst komutası (daha doğrusu kalın kafalı goering) tarafından anlaşılamaması ve sürekli çok kayıp verilen görevlerde ısrar edilmesi, yanlışlıkla başlayan şehir bombardımanlarının çok etkili olduğunun sanılıp bir anda katil sürüsü gibi siviller üzerine bombaların atılması, askeri hedeflere özellikle radar ve uçak üretim tesislerine yoğunlaşılamaması sonucu sürekli gereksiz hava çatışmalarına girilip durulması falan falan... neticede alman hava gücü ingiliz raf'i karşısında sonuç alamamıştır.

    bundan sonra olanlar ise tamamen yanlış değerlendirmelerden çıkılarak kurulan hatalı bir strateji. ingiltere savaşı'nın kaybedilmesinden sonra hitler müttefikleri ile olan ilişkilere konsantre olup 22 eylül 1940 tarihinde imzalanan 3'lü pakt ile resmen japonya ve italya ile müttefik olmuştur. elbette bunun ağırıklı olarak kağıt üzerinde kalan bir anlaşma olduğunu ve pakt içinde olanların kafasına göre takıldığını biliyoruz. dolayısıyla artık bu noktadan sonra hitler'den büyük düşünen bir süper güç lideri olmayacağının garantisini de alıyoruz.

    benim dikkat çekmek istediğim asıl nokta ise diğer bölgelerde olan olayların bir noktada hitler'in kafasında daha öne geçmesidir ve hitler bu arada ingiltere'nin yeterince yıpratılıp savaş durumunun stabilleştiğine inanıp bir anda sovyet taarruzuna hazırlanmaya başlama emri vermiştir. burada atlanılmaması gereken önemli bir nokta da şudur ki alman ordusu sovyet taarruzuna yeteri derecede hazırlanamamıştır çünkü fransa seferi ve üzerine gelen ingiltere savaşı nedeniyle hem alman kara kuvvetleri hem de alman hava gücü çok yıpranmıştır. 1939, 1940 ve 1941 yıllarındaki alman zaferlerine baktığımızda alman ordusunun başlangıçta kendisinden çok daha güçsüz ülke ordularına tüm gücüyle vurduğunu, sonra dinlendiğini sonra yeniden vurduğunu ve ardından yeniden dinlendiğini görürsünüz. bu aralıklarda hem kayıp silah, teçhizat ve asker tamamlanmış hem de moral depolanmıştır çünkü rakipleri kendisine çok ciddi zarar verecek seviyede değildir. ama fransa ve ingiltere savaşından sonra özellikle tank gücü ve uçak sayısında önemli kayıplar yaşanmıştır. sovyet saldırı öncesinde de orduya uzun bir dinlenme verilemedi çünkü afrika ve doğu avrupa meseleleri ordunun sürekli hareket etmesine neden oldu. sovyet saldırısına gelene dek avrupa yollarında oraya buraya savrulan askerler tam dinlenemeden sovyet sınırına yığıldı. neyse o konuya geleceğiz...

    ingiltere savaşı sonrası hitler'in afrika ve doğu avrupa sorunları ile uğraşması, ingiltere sorununu çöz(e)meden paspasın altına atmasına neden oldu ki bunun büyük bir hata olduğu ortaya çıktı çünkü ordusunun önemli bir kısmını işgal ettiği batı avrupa'da ingilizlere karşı tutmak zorundaydı ve alman ordusu için saplantılı bir kabus olan iki cepheli savaşın bir cephesini oluşturmuştu. halbuki afrika hitler açısından ingiltere için çok belirleyici bir cephe olabilirdi. italya zoruyla buraya gönderdiği kolorduyu ordu seviyesine çıkarıp tüm gücüyle süveyş üzerine yüklenmiş ve burasını almış olsaydı bu çok önemli ingiliz toprağının kaybıyla ingiltere'nin doğudaki can damarını keserek ingilizleri acından ağaç kabuğu kemirmek zorunda bırakırdı. unutmayınız ki batıda u-boot'ların 1940 ve 41'de etkinlikleri inanılmaz boyuttaydı ve ingilizlerin atlantik ikmal hattı çok kötü bir haldeydi. bu nedenle süveyş kanalı ingiliz ikmalinde çok önemli bir noktadaydı.

    gelgelelim böyle olmadı ve afrikorps romantik bir teşebbüs olarak kendi savaşlarını bölgesel olarak verdi ve asla, tüm başarılara rağmen, hitler'in dikkatini çekemedi. doğu avrupa'daki sıkıntılara çok girmiyorum çünkü buradaki sorun temelde almanların zayıf ve önyargılı politik hareketleri sonucu kendi başlarına aldıkları askeri sorunlardır ki yığınla askeri buralara bağlamalarına neden olup diğer cepheleri olumsuz etkilemiştir. realitede baktığınızda yugoslavya hakkındaki yetersiz alman çıkarımlarının tüm bölgeyi riske atması ağırlıklı olarak alman dış politikasının suçudur ve sonuçta alman işgal hattının yunanistan'a kadar uzatıp önemli bir kuvvetin buraya yığılmasını gerektirmiştir. yani buralarda çok farklı bir politika izlenebilirdi ama işte insan diktatör olunca biraz şımarıklık yapıyor sanırım...

    gelelim büyük elma olan sovyetlere. sovyet saldırısının temelinde çok büyük iki sorun vardır; birinci problem yetersiz istihbarat ikinci problem ise hedefleri netleştirememe durumudur. yetersiz istihbarat özellikle sovyet yedek askeri gücünün doğru hesaplanamaması konusunda yoğunlaşır ve sefer esnasındaki sorunlarla da birleşince almanlar açısından hem moral çöküntüsüne hem de feci şekilde gecikmelere neden olur. seferin başlangıcında kitlesel halde teslim alınan sovyet ordusu birliklerinin yerine sürekli doğudan yeni takviye birliklerin getirilmesi sonucu istihbaratta ciddi hatanın yapıldığı anlaşıldığında da zaten iş işten geçmiştir.

    hedef belirsizliği sorunu sovyet saldırısının temel mantıksal problemidir ve yapılan hataların çıkış noktasıdır. bundan önceki alman seferlerine baktığınızda savaşılan ülkelerin yüzölçümlerinin rusya'ya nazaran çok küçük olması ve kaynaklarının belli bölgelerde toplanması alman ordusunun odaklandığı sefer hedeflerinin daha konsantre ve belirli olmasına neden oldu. fakat sovyetler birliği yüzölçümü olarak çok büyük olduğundan öncelikle her bölgenin %100 alman kontrolü altına alınması imkansız bir durumdu. ayrıca sovyetlerin çok fazla doğal kaynağının olması, bu kaynakların ülkenin farklı bölgelerine dağılması sürekli kavga halinde olan hitler, nazi partisi ekonomi planlayıcıları ve alman ordusu generalleri arasında çok ciddi fikir ayrılıkları yaratmıştı. sovyet seferinin öncelikli hedefinin kızılordu'yu tamamen tüketip ülkeyi savunacak bir ordu bırakmamak mı olduğu yoksa bir yandan kızılordu ile savaşıp öte yandan ekonomik hedeflere ulaşmak mı olduğu sorunsalı hedef belirsizliğinin ve dolayısıyla alman ordusunun yönetimindeki hataların çıkış noktası oldu. nazi ideolojisi temelinde yak, yık, parçala, ele geçir, sömür mantığında bir fikre sahip olduğundan ve hitler'in alman halkının karnını doyurma konusuna takması nedeniyle sovyetler birliği işgal edilirken sefere önce kızılordu'yu halletmek gibi başlanıldı ama daha sonra giderek artan bir oranda askeri hedeflerin yanısıra ekonomik hedefler de işin içine sokuldu ve harekatın karmaşası iyice arttı. bunun yanında savaş esnasında yapılan askeri ahlaka sığmayan hatalar (bkz: komiser emri) ve hitler gibi bir adamın alay, tabur ve hatta neredeyse bölük hareketlerine karışacak kadar inisiyatifi alman ordusu komutanlarının elinden alması taktik düzeyde büyük sorunlara neden oldu ki bu konu çoğu zaman alman yenilgisinin en büyük etkenlerinden biri olarak gösterilmiştir. elbette savaşın ilerleyen safhalarında boş yere yapılan taarruzlar, moskova'nın ele geçirilememesi (ki bu şehri ele geçirmenin psikolojik bir etkisi olacaktı ama daha sonra sovyet yönetiminin hitler'in iddia ettiği gibi dağılacağı çok kuşkuluydu.), savunma düşüncesinin sürekli hitler tarafından engellenip ordunun saldırıya zorlanması, yanlış yorumlamalar sonucu meydana gelen lojistik hatalar vs vs birleşince kocaman bir hezimet zaman içinde bizzat almanlar tarafından hazırlandı. neyse sovyet seferini daha sonra farklı bir başlık altında daha detaylı ele alırız.

    savaşlarda hatalar yapılır. önemli olan bu hataların telafi edilip edilemeyeceğidir. hitler'in sorunu dar kafalı ve özünde yetersiz muhakeme yeteneğine sahip bir adam olmasına rağmen aşırı hırslı davranıp şansının da yardımıyla geldiği seviyeyi doğru okuyamamasıdır. doğuştan gelen bu özelliklerinin yanısıra etrafındaki sürekli aşağılaması,küçümsemesi, başarısızlıklar sonucunda mantıktan uzaklaşarak hatalarını konuşabileceği insanlar yerine sadece kendisini sürekli pohpohlayan dalkavuklardan oluşan bir çevre kurması onun kişisel hatalarıdır. ayrıca savaşı kendi kişiliğine indirgeyip olayı churchill, stalin ve roosevelt ile şahsi bir mesele haline sokması ve giderek artan bir şekilde giriştiği tüm hareketlerde bu üçlüye yönelik kişisel nefreti ile işe koyulması almanya'nın çöküşüne giden yolda taşların döşenmesine neden oldu. elbette ki temellerini attığı nasyonal sosyalizm ideolojisi de kendi içinde barındırdığı çelişkiler neticesinde giderek tüm dünyanın nefretini üzerine çekti ve almanya karşısındaki bloğu güçlendirdi.

    diğer bilinen noktalara pek girmedim işte japonya ile konuşulmadı, amerika'ya savaş ilan ederken kafasına göre davrandı falan fıstık zaten bunlar çok bilinen şeyler.

    entry'yi magazinel bir bilgi ile bitirelim. hitler'in savaşta yaptığı en büyük hatalardan biri de gece çok geç yatmasıdır. hitler geveze bir adam olduğundan özellikle akşamları etrafına topladığı insanlara sürekli savaştaki konuların yanısıra eski günlerden ve gelecekte yapmak istediklerinden bahsederdi. sohbetleri çok geç bittiğinden hitler'in yatağa girmesi sabah karşı 5-6 civarını buluyordu. yataktan kalkması öğleden sonra 3-4 gibi olduğundan ve savaşın ilerleyen safhalarında neredeyse tüm askeri birlik hareketleri özellikle doğrudan hitler'in onayına müteakip başladığından müttefiklerin sabaha karşı olan hareketlerine yanıt vermek için hitler'in uyanması beklenmekteydi ve çok değerli olan vakit bu şekilde kaybediliyordu. bunun en büyük etkilerinden biri normandiya çıkarmasında oldu ve sahile çıkan müttefik birliklerine karşı hazırda bekletilen seçkin ss tank birlikleri çok geç sahile yollandı ki bu birlikler sahile vardığında zaten müttefikler çoktan sağlam kıyıbaşı poziyonlarına girmişlerdi. işte neden erken yatıp erken kalmanın insan sağlığına çok yararlı olduğunu kanıtlayan başka bir durum daha...

  • thy'yi oyun parkına çevirmiş akp çocuğu. müdür olmak için berat albayrak'a 150 bin kez torpil maili yazan şahıs. şirket içinde muhsin diye biriyle çekişme halinde, o da burhan kuzu'nun torpillisiymiş. yani anlayacağınız torpilliler yarışıyor şirkette.

  • insanlar eskiden daha gerizekalıydı sadece siz fikirlerini duymuyordunuz. sosyal medya sayesinde herkesin fikrini duyabildiğin için gerizekalı sayısı artmış gibi geliyor.

  • hezekiya tüneli’nin kudüs’te başlayıp ıstanbul arkeoloji müzesi’nde biten öyküsüdür.

    m.ö. 8. yüzyılda kudüs kralı hezekiya, ortadoğu’da hızla yayılan asurlular’ın bir sonraki hedefinin kudüs’ü kuşatmak olduğunu bildiğinden, şehrin önemli su kaynaklarından birini surların içine taşımaya karar verir. zaman kazanmak için kaynağı surların içindeki siloam havuzu’na taşıyacak tüneli kazmaya iki uçtan aynı anda başlanır. böylece her şey yolunda giderse iki grup işçi ortada buluşarak tüneli tamamlayacaktır.

    kazı ilerlerken duvarın arka tarafindan kazma seslerini duyan işçiler başarılarını kutlamak için tünelin duvarına bu anı ölümsüzleştirecekleri bir yazı kazırlar ve tünelde sular akmaya başlar. asur ordusu ise “mucizevi” bir şekilde vebaya yakalanacak, kudüs‘e ulaşmayı başaramayacaktır.

    hikayenin nasıl istanbul’da bittiğine gelecek olursak; yaklaşık 2600 yıl sonra osmanlı hükümdarlığındaki kudüs’te 1880 yılında 16 yaşında bir genç, yeniden keşfedilmiş olan hezekiya tüneli’nin duvarlarında elini gezdirirken kazma izlerinin orta yerde tersine döndüğünü hisseder ve duvarlara dokunmaya devam ederek tünelin orta noktasındaki yazıtı keşfeder. yazı 1890 yılında bir tüccar tarafından kırılarak çalınsa da, ıstanbul arkeoloji müzesi’nin kurucusu osman hamdi bey kudüs sancağı ibrahim hakkı paşa’yı durumdan haberdar eder ve yazıyı bulmak için bir arama başlatılır. sonunda bulunan yazıt, 1891 yılında günümüzde hala ziyaret edilebileceği ıstanbul arkeoloji müzesi’ne gönderilir.

    siloam yazıtı olarak bilinen yazıt, ibranice dilindeki en eski yazıtlardan biri olma özelliğini taşımaktadır. kudüs’te eskiden bulunduğu noktada bir kopyası sergilenmektedir.

  • daha değil 2022 nin ilk çeyreğinde doların 13 tl civarı euronun da 15lirayı geçmesi ile gerçekleşecek olan faaliyet. her gün yarından daha iyi geçecek. aklı olana bireysel ailesel kurumsal olarak %40 küçülmesini tavsiye ediyorum. aldığınız harcadığınız herşeyde küçülün 2023 e 90ların dağılmış sovyetler birliği gibi girmemize çok az kaldı.

    edit: mesaj kutusu 13 olsun sana girsin diyen aktroll ve yobaz sürüsü ile doldu. ulan kahpe soyları 12.99 size sizin ananıza sülalenize girsin 13'e ben razıyım. ben böyle aptal sürüsünü birarada görmedim duymadım.

    23 kasım 2021 editi: bu ülkenin insan yapısını hesaba katmadığım için hedeflediğim oranlarda şaşma oldu. buda benim için acı bir tecrübe.

  • klasik bir yaşlı tepkisi. futboldan da anlamıyor, siyasetten de. akp trtnin yönetiminden el çekince hiç bir programda kendine yer bulamamasını dilerim. zira ben kendisini izlemeyeceğim.

  • bilim kurgu yazarı harlan ellison 1957 yılında soldier from tomorrow adında bir kısa hikaye yayımladı. bu hikaye the outer limits dizisinin soldier adlı bölümüne uyarlandı. hikayede uzak gelecekten o zamanın amerikasına gelen bir savaşçı vardır.

    hikaye, terminator'ün hikayesine çok benziyor. gelecekten gelen iki düşman hikayenin sonunda ölüyor. ölenlerden biri, kendisine yardım eden aileyi kurtarmak için kendini feda ediyor.

    terminator gösterime girince yazar ellison hemen filmin yapımcılarına intihal davası açar. james cameron bahsi geçen intihali inkar etse de yapımcılar ellison'a ödeme yapar. ve hatta terminator filminin sonunda jeneriklere kendisine bir teşekkür notu bile eklerler. james cameron işlerin bu kadar ileri gitmesinden hiç bir zaman memnun olmuyor tabi.

    filmin ev sineması sürümlerinde harlan ellison'a teşekkür edilen yazı görsel

    james cameron, kariyeri boyunca intihal nedeniyle aleyhine çok sayıda dava/iddia aldı. ancak harlan ellison, mahkeme dışında bir uzlaşma ile kazanan insanlardan yalnızca biriydi. bu uzlaşı bir tür suçluluğun kabulü gibi görünüyor. resmi açıklama olmasa da anlaşmanın yaklaşık 65.000 dolar olduğu ve jeneriklerde adının görünmesi işine bir onay içeriyor. harlan ellison'a edilen teşekkür, james cameron kusura bakmasın yemek işini sağlayan şirketin kartvizitini koyup edilen teşekküre benzemiyor.

    1964 yapımı soldier dizisinin açılış sahnesi
    https://youtu.be/2i2jt0m5-0c

    bu da aynı dizi bölümünün sonunda geçen diyalog:

    "tüm kuyuların en karanlığından, insanın ruhu, en karanlık sorulardan gelir: asker korumak için mi geldi? yoksa öldürme içgüdüsü müydü? karanlık çukurdan sorular. ama cevap yok. cevaplar gelecekte yatıyor. insanların makine olduğu, öldürmek için doğduğu bir gelecek mi yoksa bizim için zaman var mı? zaman. dünyada her zaman… ama bu yeterli mi?”

    * harlan ellison'un dediği gibi: hakkınızı yedirmeyin arkadaşlar.

  • aslında şunu demek istiyorlar.

    bu deprem bile dıj güçlerin oyunu. sakın ha iktidarı eleştirmeyin, oyun böyük yeğenim.

    mal bunlar gerçekten mal. bu cehalet hakim güç olduğu için zaten binlerce canı kaybettik.

    edit: imla ve bir kaç ekleme.

    bölgede en büyük ve nerdeyse tek müttefik'i biziz, aramızda küçük sürtüşmeler dışında bir şey yok, petrol, değerli doğal kaynak vs yok, binlerce yıllık savaş tecrübesi ve güçlü ordusu olan bir ülkeyiz, ırak gibi, suriye gibi teslim bayrağı açacak belki de son ülkeyiz

    kendisinin vietnamda, rusyanın afganistanda ve ukraynada direnen ülkeler karşısında neler yaşadığıni biliyorlar.

    rusyaya karşı her zaman tampon olmuş bir ülkeyiz, hala aktif üslerinin bulunduğu ülkeyiz, nato'nun en büyük silahlı güçlerinden biriyiz

    şimdi bunların hepsini bir kenara bırakıp ortada hiçbir şey yokken bize savaş açacaklar öyle mi?

    cahile laf anlatmak bile nafile olsa da anlayacakları basitlikte açıklayalım dedim

  • adam cb kararnamesi paylasmis, oburu kaynagi g.tu olan demis.
    tebrik ediyorum her iki sekilde de kaynagi dogru tahmin etmis.
    kaynak yanlis ise evet hakli. kaynak g.tmus deriz
    kaynak cb kararnamesi ise daha da hakli o kaynak zaten g.t deriz

  • bi yerlerinden uydurmuş yine. soylu zorda kaldı mı konuyu değiştirip soruyu unutturma kurnazlığını iyi yapıyor. öyle bir ses kaydı olsa 50 kere basına servis etmişti.